BAŞAK TIP MERKEZİ
HİPOKRAT VE TIP ETİĞİ ÖĞRETİLERİ ...

‘Modern tıbbın babası’ olarak bilinen Hipokrat, MÖ 460 yılında Ege Denizi’nin güneybatısında yer alan bizim İstanköy, Yunanlıların ise Kos adını verdikleri adada doğmuştur. MÖ 370 yılına kadar burada yaşadığı düşünülen Hipokrat’ın çoğunlukla Kos’ta ve Antik İyonya’da çalıştığı, aynı zamanda Atina, Teselya ve Trakya dahil olmak üzere diğer Yunan bölgelerini de yoğun bir şekilde ziyaret ettiği tahmin edilmektedir. Yine Yunanlı bir hekim olan Heraklides’in oğludur ve soylarını tıp Tanrısı Asklepios’tan almış olan hekimler ailesine mensuptur. Eski zamanlarda tıp, felsefe biliminin ayrılmaz bir parçasıydı. Bu nedenle, Hipokrat hem hekim hem de filozoftu. Onun tıp öğretisi ve uygulamaları doğruluk, etik, dürüstlük ve insani erdemlerle karakterize edilmekteydi (1,2).

Hipokrat öncesi zamanlarda hastalıkların Tanrıların gazabı ya da kötü güçlerin etkisi sonucu ortaya çıktığı düşünülmekteydi. Bu yüzden hastalıkların tedavisi çeşitli ritüeller ya da büyüler ile yapılmaktaydı. Hekimler kötü ruhların bedenden çıkarılması için ameliyatlar yapmakta, baş ağrısı ve mental hastalıkların tedavisi için ise kafatasına çeşitli delikler açmaktaydı. Hipokrat, hastalıkların batıl inançlar ve öfkeli Tanrılar yüzünden değil daha çok çevresel faktörler, diyet ve yaşam alışkanlıklarından kaynaklandığını savunmuş, tıbbı sihir ve ayin uygulamalarından çıkarıp klinik bulguların ve rasyonel sonuçların gözlemine dayanan günümüzdeki modern tıbba dönüştürmüştür. Hipokrat, hekimin öncelikle hastasını muayene etmesi, semptomlarını dikkatlice gözden geçirmesi, bunların doğrultusunda tanı koyması ve ardından da hastayı bilimsel yöntemler ile tedavi etmesi gerektiğini ortaya koymuş ve bugün uygulanan şekliyle klinik tıbbın temellerini oluşturmuştur (1,2). Kos’ta ‘asklepion’ adı verilen tıp okulunu kurmuş ve birçok öğrenci yetiştirmiştir. Ölümünden sonra oğulları Thessalus ve Dracon ile çok sayıda öğrencisi, Hipokrat’ın onlara öğrettiği sanatı uygulamaya devam etmişlerdir (3).

Hipokratik tıp geleneğinin günümüze kadar gelmesinin nedeni, Hipokrat’ın meslek etiğini ve meslek ahlakını her şeyin üzerinde tutması ve hekimlik mesleğini idealizme büründürerek ancak ve ancak tutku ve adanmışlıkla yapılması gerektiğini vurgulamasıdır. Tıp eğitiminin zor ve hayat boyu devam ettiğini vurgulayan aforizmasında “yaşam kısa, tıp uzun, fırsat geçici, deneyim aldatıcı ve karar zor” demektedir. Bunlar dışında, “Öncelikle zarar verme”, “Ağrıyı dindir” gibi birçok aforizması bulunmaktadır (4, 5). Hastalarına iyi beslenmeleri, bedenlerine iyi bakmaları ve hekimlere de hastalarına karşı anlayışlı ve güler yüzlü olmaları konusunda tavsiyelerde bulunmuştur. Onun etik kuralları ‘Hipokrat yemini’ olarak bilinir. Hipokrat yemini ve aforizmaları da dahil olmak üzere Hipokrat ve öğretileriyle güçlü bir şekilde ilişkilendirilen yaklaşık 60 antik Yunan tıbbi eseri ‘Hipokratik Korpus’ adı verilen bir koleksiyonda bir araya getirilmiştir (1).

Hipokrat semptom, tanı, tedavi, travma ve sepsis dahil olmak üzere evrensel olarak kullanılan çok sayıda tıbbi terimi ve diyabet, gastrit, enterit, artrit, kanser, eklampsi, koma, paralizi, mani, panik bozukluğu, histeri, epilepsi dahil olmak üzere şu an modern tıpta kullanılan birçok hastalığı isimlendirmiştir. Epilepsi hastalığına Hipokrat’tan önce “ilahi” denmekte idi. “Epilepsi, diğer hastalıklardan daha ilahi bir hastalık değildir. İnsanlar anlamadıkları için buna ilahi diyorlar. Ama anlamadığımız her şeye ilahi dersek, o zaman ilahi şeyler sonsuz olacak ” şeklindeki söylevi onun rasyonel düşünme tarzının altını çizmektedir (2).

Hipokrat, büyük salgın hastalıkların insanları kırıp geçirdiği bir dönemde yaşamıştır. Persler ve İliryalılar tarafından ülkelerini ziyaret etmeye ve oradaki insanları tedavi etmeye davet edildiğine dair birkaç rapor bulunmaktadır, ancak Teselya’daki salgınla savaşmayı tercih ettiği için bu teklifleri reddetmiştir. Moleküler düzeydeki kanıtlara göre, bu salgın tifo salgınıdır ve Hipokrat tifo semptomlarını çok ayrıntılı olarak tanımlamış ve bu hastalığı muhtemelen tayfuna (typhoon) benzeyen aceleci karakteri nedeniyle ‘tifo’ olarak adlandırmıştır (2).

 

Hipokrat, doğa nasıl su, toprak, rüzgar ve ateş olmak üzere dört temel unsurdan oluşmaktaysa benzer şekilde bedenin de dört sıvı veya ‘humor’ dan oluştuğunu savunmuştur. Bu sıvılar siyah safra, sarı safra, balgam ve kandır. Hipokrat’a göre, doğa en güçlü iyileştiricidir ve hekim doğanın iyileştirici şekilde çalışmasını kolaylaştırmak için insan vücudundaki bu dört sıvının dengesini sağlamak zorundadır. Hipokrat’ın bu kuramı ‘Hipokratik Humoral Teori’ olarak bilinmektedir. Bu teoriye göre kan (sıcak ve ıslak) ilkbaharla, sarı safra (sıcak ve kuru) yaz ile, kara safra (soğuk ve kuru) sonbahar ile ve balgam da (soğuk ve ıslak) kış ile ilişkilidir ve bu dört sıvı vücutta mükemmel bir şekilde karıştığında sağlıklı olduğumuzu, bu sıvılardan bir veya daha fazlasının karışımdan ayrılıp vücutta hareket etmesiyle hastalığın ortaya çıktığını söylemiştir (6, 7). Bu kuram her ne kadar bilime tersmiş gibi görünse de, aslında hastalıkların doğaüstü güçlerden ziyade beden içindeki hadiseler ve çevresel etkenlerle ilgili olduğunu ortaya attığı için bilime dayalı ‘patofizyoloji’ kavramının da öncüsü olduğunu söyleyebiliriz.

Kalp ve kalp hastalıklarıyla ilgili tüm referansların yaklaşık 2500 yıl önce, anatomi bilgisinin çok az olduğu ve patofizyolojinin pratikte bulunmadığı bir zamanda kaydedildiği gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda, Hipokrat, kalp ve kan damarlarının çeşitli bozukluklarının tanı ve tedavi yöntemlerinin tanımlanmasında ve prognostik faktörlerin ve önleyici tedbirlerin ana hatlarının belirlenmesinde dikkate değer bir görevi başarmıştır. Hipokratik Korpus’ta kalp zarından, kalbin dört odacığından ve dört kapakçığından, büyük damarlardan, kan dolaşımından, koroner arter hastalığı, kardiyak risk faktörleri, kalp kapak hastalığı, kalp yetmezliği, nabız, aritmiler, ani ölüm ve sirkadiyen ritmden bahsedilmiştir. Obezite, kalp ve damar hastalıkları için bir risk faktörü olarak tanımlanmıştır. Siyanotik kalp hastalıklarında görülen parmaklardaki çomaklaşma ilk olarak Hipokrat tarafından tanımlanmıştır ve Hipokratik parmak olarak da adlandırılmaktadır (8).

Hipokratik Korpus‘ta perinatal tıbba da geniş olarak yer verilmiştir. Hipokrat, fetüsün annenin zarlarını yırtarak kendi doğumunu gerçekleştirdiğine inanmış ve erken doğumun nedeninin anneden gelen beslenme bozukluğu olduğuna dikkat çekmiştir. Doğum eyleminin, anne diz çökmüş halde veya tabure üzerindeyken gerçekleştirilmesi gerektiğini söylerken doğuma yardımcı eylemlerden, zor doğumda yapılması gerekenlerden ve perinatal sepsisten de ayrıntılı olarak bahsetmiştir. Ayrıca ‘çocuk düşürmeyiniz’ şeklinde bir de aforizması vardır (3).

Beyin ve omurga bozukluklarının titiz klinik değerlendirmesine öncülük ederek ve bu yaklaşımını hastanın bireyselliğine odaklanan hümanist ve etik bir bakış açısıyla birleştirerek birkaç neslin ilham kaynağı olmuştur. Onun kafa yaralanmaları ve omurga deformiteleri üzerine yaptığı kümülatif çalışmaları, bugün kullanılan temel beyin cerrahisi ilkelerinin temelini teşkil etmektedir. Hipokrat, Hipokratik Korpus’ta kraniyal anatomiyi kapsamlı olarak incelemiş ve kraniyal konfigürasyon, yapı, kalınlık, şekil ve sütürler gibi konuları ele almıştır. Kafatasını oluşturan farklı kemik katmanlarının yanı sıra, katmanların kalınlaştığı veya inceldiği alanlara dikkat çekmiştir. Ayrıca kafatası kemiğinin dokusu ve yumuşaklığının yetişkinler ve çocuklar arasındaki farklılıklarını da not etmiştir. Bu etkileyici ayrıntı düzeyi, Hipokrat’ın zamanının çok ötesinde bir doktor olduğunu ortaya koymaktadır (9).

Son olarak, Hipokratik Korpus’un en önemli belgesi olan Hipokrat yemininin orijinal haline değinmek isterim. Yemin günümüzde orijinal haliyle nadiren kullanılırken, iyi tıbbi uygulamalar ve tıp etiğini tanımlayan diğer yeminler ve yasalar için bir temel oluşturmaktadır. Yemin şu şekildedir:

“Hekim Apollo, Asklepius, Hygieia ve Panaceia adına ve tüm Tanrı ve Tanrıçaların şahitliğinde bu antlaşmayı becerime ve anlayış kabiliyetime göre yerine getireceğime yemin ederim. Ve yemin ederim ki bana bu sanatı öğreten kişiyi anne ve babamla eşit kılacağım, hayatımı onunla ortaklık içinde yaşayacağım, paraya ihtiyacı varsa ona yardım edeceğim, çocuklarını kardeşlerimle eşit göreceğim ve eğer öğrenmek istiyorlarsa onlara bu sanatı bedelsiz ve yazılı bir söz olmadan öğreteceğim. Bilgilerimi oğullarıma, onların oğullarına ve tıp hukukuna göre yemin eden öğrencilerden başka kimseye öğretmeyeceğim. Yeteneğime ve muhakememe göre, hastalarımın yararı için tedavi reçeteleri uygulayacağım, onlara zarar vermeyeceğim. Ölmek isteyen kimseye ne ölümcül bir ilaç vereceğim ne de bu yönde bir öneride bulunacağım. Benzer şekilde bir kadına düşük önerisi de vermeyeceğim. Saflık ve kutsallıkla hayatımı ve sanatımı devam ettireceğim. Bıçağı, taştan mustarip olanlar için bile kullanmayacağım, bunu bu işle uğraşanlara bırakacağım. Girdiğim her eve hastanın yararına gireceğim, özgür veya köle olsun, kadın ve erkeklerle aşkın hazlarından uzak duracağım. Tedavi sırasında ve hatta tedavi dışında gördüklerimi veya duyduklarımı kendime saklayacağım. Bu yemini yerine getirirsem hayattan ve sanatımın icrasından zevk alayım ve insanlar arasında saygı göreyim. Eğer bu yemini ihlal edersem ve yalan yere yemin edersem, tüm bunların tam tersi benim payım olsun (10).“

Yeminin ilk kısmı hekimin meslektaşlarına, ikinci kısmı ise hastalarına karşı sorumluklarını vurgulamakta olup hastaya zarar vermemek, hastanın ağrılarını gidermek, sırlarını saklamak, ötenazi ve çocuk düşürmeye karşı olmak yeminin öne çıkan özellikleridir.

Günümüzde tıp öğrencileri, mezuniyet töreninde Hipokrat yemininin güncel halini ederek diplomalarını almaya hak kazanırlar: “Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu andan itibaren, hayatımı insanlık yoluna adayacağımı açıkça bildiriyor ve söz veriyorum. Hocalarıma saygı ve gönül borcumu her zaman koruyacağıma, sanatımı vicdanımın buyrukları doğrultusunda dikkat ve özenle yerine getireceğime, hasta ve toplum sağlığını baş görev sayacağıma, benden hizmet bekleyen kimselerin sırlarına saygılı olacağıma ve onları saklayacağıma, hekimlik mesleğinin onurunu ve temiz töresini sürdüreceğime, meslektaşlarımı kardeş bileceğime, din, milliyet, ırk, siyasal eğilim ya da toplumsal sınıf ayrımlarının görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğime, insan hayatına kesinlikle saygı göstereceğime, baskı altında kalsam bile tıp bilgilerimi insanlık değer ve yasalarına karşı kullanmayacağıma, açıkça, özgürce ve namusum üzerine and içerim (11).“

 

KAYNAKLAR

Jankowski C. Hippocrates: Father of medicine. Capstone 2009 pp: 1-10.

Yaoijakis C. Hippocrates of Kos, the father of clinical medicine, and Asclepiades of Bithynia, the father of molecular medicine. In Vivo 2009, 23 (4): 505-14.

Dunn PM. Hippocrates (460-c 356 BC) and the founding of perinatal medicine. Arch Dis Child 1993; 69(5 Spec No): 540-41.

Albert R. Jonsen, “Life is Short, Medicine is Long”: Reflections on a Bioethical Insight, The Journal of Medicine and Philosophy: A Forum for Bioethics and Philosophy of Medicine 2006; 31 (6): 667-73

Scholtz M. Hippocrates’ Aphorisms. Cal West Med 1941; 55(5):254.

Tsagkaris, C, Kalachanis K. The Hippocratic account of Mental Health: Humors and Human Temperament. Mental Health: Global Challenges Journal 2020; 3(1):33-7.

Keith S. There is nothing funny about humours: The origins of humoral theory in Hippocratic Medicine 30 April 2013, conference paper. https://ore.exeter.ac.uk/repository/handle/10871/9021

Tsung O. Cheng, Hippocrates and cardiology, American Heart Journal 2001; 141(2):173-83.

Chang A, Lad EM, Lad SP. Hippocrates’ influence on the origins of neurosurgery. Neurosurg Focus 2007; 23(1): E9.

The Hippocratic Oath: Text, Translation, and Interpretation, by Ludwig Edelstein. Baltimore: Johns Hopkins Press, 1943.

İlgili Ö , Şahinoğlu S , Acıduman A , Tuzcu K , Şems Ş. Physicians’ oath practice and traces of hippocratic oath in Islamic realm (physicians oath in Islamic realm). Lokman Hekim Dergisi 2016; 6(3):137-49